11 Kasım 2014 Salı


''SAVAŞ ATI ÇAĞI''

   Başka kültür çevrelerinin kalıntılarında bulunmuş at iskeletlerinin fonksiyonel bir değeri yoktur. Örnek olarak bugünkü Türk toplumunu ve kediyi ele alalım. Bundan binlerce yıl sonra bugünkü Türkler'in yaşamış olduğu topraklarda arkeolojik bir inceleme yapılsa, birçok kedi iskeleti ile karşılaşılır. Ama bu iskeletler, kedinin Türkler tarafından evcilleştiridiğini, Türkler'in yaşamında kedinin sosyal ve/veya ekonomik bir unsur olduğunu kanıtlamaz. Önemli olan, kedinin Türk yaşamında fonksiyonel bir değer kazanıp kazanmadığıdır. İşte, atın fonksiyonel bir değer kazanması, ancak Türkler'in öz ve kendi yarattıkları kültürleri olan "Bozkır Kültürü" nde görülmektedir. Bozkır Kültürü'nde rol onayan baş etken biniciliktir. Binicilik ihtiyacının yerleşik-köylü kültürlerde değil, geniş otlakları ve uzak su başlarını hızla dolaşmak zorunda olan Bozkır Kültürü'nde duyulacağı açıktır. Bozkır Kültürü'nde, ilk başta kalabalık sürüleri kollamak gibi bir araç olan binicilik, kısa sürede askerî bir değer kazanarak bozkır savaşçılığının temeli olmuş, at da savaş atı tipine doğru geliştirilmiştir. Andronovo Kültürü'nün yaratıcısı olan savaşçı Proto-Türkler'in çevreye egemen olmağa başlaması, dünya savaş tarihinde 3500 yıllık "Savaş Atı Çağı" nı açmıştır. Hun Türkleri, Çin topraklarında atlı savaşın bilinmediği bir zamanda kendi özgün kültürleri ile göründüklerinde, savaş atlarını da yanlarında getirmişlerdi. Böylece savaş atı, doğuya doğru yayılmış ve Orta Asya ile Doğu Asya'da savaş atı yetiştiriciliği ilk olarak Hunlar'ın yayıldıkları Şan-Si bölgesinde görülmüştür.

'' ATIN EVCİLLEŞTİRİLMESİ DÜNYA TARİHİNDE SIÇRAMADIR''

   Atın binek hayvanı olarak kullanılması, dünya tarihinde çok önemli bir aşama olup tarıma bağlı hayvancılığın çok üstünde bir kültür atılımıdır. Avcılık yaşamından hayvanları evcilleştirmeğe geçek ilk ırk Türkler'dir. At, Türkler tarafından evcilleştirilmiş, Türkler ata binen ilk insanlar olmuştur. Kapanda-Yüs bölgesinde (Afanasyevo-Andronovo kültür çevresi) yapılan kazılarda, MÖ 3. bine tarihlenen mezarlarda ağızlarında demir gem izleri bulunan at iskeletlerine rastlanmıştır. Atın, Ön Asya ve İndo-Germen kavimlerinin tarihinde önemli bir yeri olmadığı gibi Moğollar'da da sonradan yer almıştır. Moğollar aslen bir bozkır kavmi değil, orman kavmi idi. Fakat daha sonraları Bozkır Kültürü'ne katılmışlar, Türkler'le birlikte bu kültürün uygulayıcısı olmuşlardır. Dolayısıyla, Moğol yaşamında atın yer edinmesi Türk Kültür Çevresi'ne yani Bozkır Kültürü'ne geçmeleriyle başlar. Bütün bunlara karşılık, en eski çağlardan beri Türkler'in siyasal, dinsel, ekonomik ve toplumsal yaşamında at merkezî bir rol oynamaktadır. Türkler, yetiştirdikleri atın etini yerler, sütünden millî içkileri olan kımız'ı yaparlar, onu kurban olarak sunarlar, yabancı ülkelere ihraç ederek gelir sağlarlardı. Özellikle Çin, atı Türk ülkelerinden sağlardı. Çinliler, sadece Gök Türk çağında, ayrı adlarla anılan 11 cins Türk atından söz etmişlerdir.

''TARİHİ ÇİN BELGELERİNDE TÜRK ATLARI''

Çin belgelerine göre, Hun Türkleri'nden önce Çin'in kuzey kavimleri atlı savaş yöntemini bilmiyorlardı. Çinliler de atı önceleri yalnızca savaş arabalarında kullanmakta olup MÖ 4. yüzyılda Türkler'le ilk karşılaştıkları zamana kadar Atlı Bozkır Kültürü'nü bilmemekteydiler. Çin tarihlerine göre Türkler her yıl at güreşi düzenler, birinci gelen atın soyunu türetirlerdi. Çinliler, Türk atlarının güzelliğine ve gücüne hayrandılar. En güzel Türk atlarına "Kan Terleyen Atlar" adı verilirdi.

Bozkır Türk'ü, yaşamında çok önemli bir yeri olan, özel ad ve sanlar verdiği ve törenle gömdüğü atı zeka sahibi, gökten inmiş, kutsal bir hayvan olarak düşünmüştür. Asya'daki en eski atlı defin, Andronovo Kültürü'nde görülmektedir. Atlı defin törenleri, Andronovo Kültürü'nden dünyaya yayılmış, bu kültürün soyundan gelen Hun ve Avar Türkleri'nce de Germen ve Islav kabilelerine öğretilmiştir. Köl Tigin Yazıtı'nın doğu yüzünün 32-40. satırları ile küzey yüzünün 2-9. satırlarında Gök-Türk orduları başkomutanı Köl Tigin'in bindiği atlar, adları ile belirtilir. O çağdan beri Türkçe'de "at" olarak söylenen sözcük, Asya Hunları'nın evcilleştirdiği hayvanlardan söz eden MÖ'ki Çin kaynağı Shi-Ch'i'de -Çin ağzına uydurularak- k'utti, k'uai-t'i olarak belirtilmektedir. Çince kaynak bu Hun'ca sözün anlamını "daima büyük bir güç ile sıçramaya istekli" diye açıklamıştır. Türkçe'de "at" sözcüğünden türemiş atım, atlamak, atılmak, atmak vb sözcüklerde aynı anlam bugün de korunmaktadır.

Türkler, Ön Asya ve Anadolu'ya göç edince at kültürlerini de birlikte getirmişlerdir. İlk İslam döneminde Esb-i Türk (Türk Atı) ünlü idi. At, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında da Türk kültüründeki müstesna yerini korumuştur. Kastamonu Beğliği'nin yetiştirdiği atlar dünyaca ünlü olup Arap atlarından üstün bulundukları için, her biri bin altından satılıyordu. Türk at kültürü ile birlikte iğdiş, ulak, yam, yamçı, yağız, yılkı vb Öz Türkçe sözcükler Arapça ve Farça'ya geçmiştir.


Tek tırnaklılar takımının, Atgiller familyasından bir memeli. Erkeğine aygır, dişisine kısrak, yavrusuna tay, yumurtaları çıkarılmış, iğdiş edilmiş olana da beygir denir. Hepsine genelde at adı verilir. Arabide binek ve yük hayvanı olan ata; dabbe, matiyye, semend, tusen-i sütur denir. Cenk atına da rahş denir. Hepsi otla beslenir. Geviş getirmezler. Memeleri kasık bölgesinde arka ayaklarına yakındır. Üçüncü parmakları geniş bir tırnakla çevrilmiş olup “ toynak‿ adını alır. Bunun üzerine basarak yürürler. İnsanlara hizmet eden hayvanların en kabiliyetlisi ve kıymetlisidir. İnsanların, eski harp meydanlarındaki yardımcısı, yük taşımada hizmetçisi, yarış, cirit, çit atlama ve av sporlarında neşe ve zevk ortağıdır. Silah gürültüsüne ve bando sesine rahatlıkla alışır.At, cesur ve atılgan olduğu gibi sahibine son derece itaatkardır. Sahibi dilerse dolu dizgin, dörtnala koşar, isterse aheste yürür, isterse durur. Her durumda sahibini memnun etmeye dikkat eder. Yorgunluğa bakmaksızın kendini çatlatmak pahasına da olsa olanca gayret ve kuvvetini itaat uğruna sarf eder. Bugün Amerikan bozkırlarında yaşayan Mustang adıyle anılan vahşi atlar, İspanyolların Amerika’ya götürdükleri ehli atlardan kaçanlardan yabanileşenlerdir. Az yiyecekle yetinip, her türlü iklim şartlarına dayanırlar.
  
''DÜNYADA BİLİNEN VAHŞİ ATLAR''

Tarpan adıyla anılan Avrupa yaban atının (E. caballus gmelini) 1876’dan beri nesli tükendi. Bugün eski dünyada hala neslini devam ettiren yalnız bir yaban atı vardır. Bu at Orta Asya Moğolistan’ının soğuk ve ıssız ovalarında yaşar. Asya yaban atı veya Prezevalski dendiği gibi Moğolistan yaban atı da denir. Altay dağlarının her iki yanında yaşar. Siyah kısa ve dik yeleleri ile, ağır ve iri başları, küçük kulakları, uzun kıllı kuyrukları ile evcil atlardan farklılık gösterirler. Renkleri kırmızımtrak kahverengi olup çekici bir görünüşleri vardır. Burun kısımları beyazdır. Kışın kılları uzayarak soğuktan korunurlar.
  
Evcil atlar: Tahminen 4000 seneden beri insanlara hizmet etmektedir. Bugünkü modern atların Asya yaban atından türediği şüphelidir. Bazı zoologlar Avrupa yaban atından türediğini ileri sürmektedirler. Evcilleştirilmiş atların birçok soyları vardır. Bugün küçük Midilli atları ile Safkan Arap atlarının soy kütüğü kesin olarak bilinmemektedir. Atlar 20-30 sene yaşar, bazı kısraklar 15 yaşına kadar doğurur. On bir ay gebe kalır ve genellikle bir yavru doğururlar. Yavrunun gözleri açık olarak doğar ve birkaç dakika sonra ayağa kalkarak annesini takibe başlar. Yük çekme ve taşıma atları, kalın bacaklı, iri cüsselidir. Binek ve yarış atları ince uzun bacaklıdır. Atlar arasında haset yok ise de, birbirlerine gıpta etmek huyları vardır. Bu da yarışta, hendek ve çit atlamada kendini gösterir. Birbirlerine imrenerek daha hızlı koşup öne geçmek isterler. Saatte 60-70 km hızla koşanları vardır. Atların tüy renkleri çeşitli olup, renklerine göre çeşitli isimler alırlar. En tanınmışları: Ak, akçıl, kır, al, alakı, geyik kırı, çil yeşil, al pekmez köpüğü, doru, hurma dorusu vs.’dir.Erkek eşek ile kısrak eşleştirilirse katır elde edilir. Aygır (erkek at) ile dişi eşeğin birleşmesinden de barda denen katır çeşidi elde edilir. Her iki melez de üremezler. Katır, bardadan daha dayanıklıdır.

''AT ÇEŞİTLERİ''
  
Arap atı : Çok dayanıklı mükemmel bir binek ve yarış atıdır. Arabistan’a geçen Orta Asya ve Anadolu Türk atlarından türemiştir. İngiliz atlarından daha dayanıklı olup, 24-28 saat hiç su içmeden yol alabilir.
  
İngiliz atı: İyi bir binek ve yarış atıdır. Özellikle yarış için yetiştirilir. Arab aygırı ile İngiliz yerli kısraklarının çiftleştirilmesinden türetilmiş bir soydur. Arab atından daha uzun bacaklıdır.
  
Akhal Teke :hiç bir at cinsinde görünmeyen özelliklere sahiptir,güçlü ve dayanılkı iri badem gözlü uzun boyunlu dik kulaklı hiçbir atta görünmeyen renk değişikliğine sahiptir.
  
Midilli atı: Küçük, sakin ve dayanıklı bir at çeşididir. Keçi veya koç iriliğindedir. Çocuklar için iyi bir binek hayvanıdır. Hafif gezinti arabalarına koşulduğu gibi maden ocaklarında da istifade edilir. Shetland, İzlanda ve Norveç midillileri meşhurdur.

At yetiştiriciliği: Asya, Avustralya ve Amerika’daki geniş bozkırlarda hâlâ vahşi at sürüleri yaşamaktadır. Evcil atlar haralarda yetiştirilir. Ülkemizde ilk hara 1913’te Aziziye’de kuruldu. Türkiye’nin ilk modern harası ise 1924’te açılan Karacabey harasıdır.Atın evcilleşmesi Przewalski atı (Equus ferus przewalskii) olarak tanınan Moğol kirtag, bugün yaşayan tek vahşi attır


0 yorum:

Yorum Gönder

  ©   Sağ Tıklama Engeli