27 Ekim 2014 Pazartesi

Posted by uçan adam Posted on 14:07 | No comments

İmam- Serahsi Hazretleri


Bugün Kırgızistan'ın Oş şehrinde
Medfun bulunan İmam-ı Serahsi hazretleri ,Hanefi mezhebinde olup , Şems-ül Eimme diye bilinir. İmamların Güneşi demektir. Aslen Türk’tür.
 İsmi, Muhammed bin Ahmed bin Ebî Sehl Serahsî’dir. Künyesi Ebû Bekr, lakabı Şems-ül-eimme’dir. Türkistan’da yetişen İslâm âlimlerinden olup, 400 (m. 1010) senesinde Serahs’da doğdu. 483 (m. 1090)’de vefât etti. Serahs şehrine izafeten Serahsî denildi. Serahs şehri, Türkmenistan’da Meşhed ile Merv arasında eski bir şehir olup, bugün İran-Rus sınırı üzerindedir.


İmam-ı Serahsî’nin en başta gelen hocası Şems-ül-eimme Hulvânî, Buhârâ’da meşhûr Hanefî mezhebi âlimlerinden idi. İlmiyle, yaşayışıyla, talebe yetiştirmesi ile insanlığa çok hizmet eden bu hocasından sonra onun yerine geçti, ilimdeki üstünlüğünden dolayı İmam-ı Serahsî’ye de Şems-ül-eimme (âlimlerin, imamların güneşi) lakabı verilmiştir.

İmam-ı Serahsî hazretleri,akaid  ilminde de âlim olup, çok ibâdet eden zâhid bir zât idi. Ömrü hep ilim öğrenmek, öğretmek ve dîne hizmet etmekle geçmiştir. Bu husûsta çok sıkıntılara katlanmış ve pek mükemmel eserler yazmıştır..

İmam-ı Serahsî hazretlerinin hayatında önemli ve sıkıntılı bir dönem olmuştur. Bu dönem, on seneden fazla süren hapis hayâtıdır. Zamanın hakanına nasihat kabilinden söylediği sözler sebebiyle hapse atıldı. Atıldığı hapishânede bir kuyuya kapatıldı. Uzun müddet, hapsedildiği kuyuda bırakıldı. Zemininde oda gibi küçük bir yer bulunan kuyu içinde, hapis iken de ilmî çalışmalarını sürdürdü. Yanında hiçbir kitap yok idi. Fakat o, onikibin cüz kitabı ezberlemişti. Talebelerine, bu kuyuda iken ders verdi. Talebeleri kuyunun başına toplanır, o da aşağıdan onlara ders verirdi. Otuz cildlik “Mebsût” adlı meşhûr eserini, bu hapisliği sırasında, kuyunun içinden dışarıda bulunan talebelerine söylemek sûretiyle yazdırmıştır. Bu kitabı yazdırırken hiçbir kaynağa müracaat etmemiş, hep daha önce öğrenmiş ve ezberlemiş olduğu bilgilere dayanarak yazdırmıştır.

İmam-ı Serahsî hazretleri bir defasında, hapis bulunduğu kuyunun başına gelen talebelerine ders verirken, o gün talebelerinden birinin gelmediğini farkedip sorar, arkadaşlarından biri; “Abdest almaya gitti. Ben de gidecektim, hava soğuk olduğu için abdest almaya gitmekten vaz geçtim” dedi. Bunun üzerine Serahsî hazretleri şöyle dedi: “Allahü teâlâ seni affetsin. Bu kadar soğuk sebebiyle abdest almaktan vazgeçilir mi?

Hapisliğinin son aylarında, memleket iç savaşlar ile karışmıştı. Tam bu sıralarda, İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin devletler umûmî hukuku ile ilgili Siyer-i kebir adlı eserini şerh etmeye başladı. Bu kitabı, devletler hukuku sahasında ilk yazılan eserdir.
 Hapisten çıkarıldıktan bir müddet sonra Fergana’ya gitti. Fergana Emîri, Emîr Hasen kendisini büyük bir memnuniyetle kabûl edip, izzet ve ikramda bulundu. Onu ve talebelerini kendi sarayına alıp, orada çalışmalarını istedi. Bundan sonrada daha önce hapiste iken başlamış olduğu eserleri ve diğer eserlerini yazdırdı, ömrünün son yıllarını Fergana’da geçiren Serahsî hazretleri, orada da âlimler ve halk tarafından çok sevilmiş, önemli mes’eleler için müracaat kaynağı olmuştur.
Şems-ül-eimme İmam-ı Serahsî hazretlerinin, fıkıh usûlüne dâir yazdığı iki cildlik usûl kitabının mukaddimesinden bir bölümün tercümesi şöyledir:
“Bize nübüvvet mirasından bahşeden Rabbimize hamd ederiz. Ve O’na şükürler olsun ki, Ehl-i sünnet i’tikâdına  sâhib olmayı ihsân etti. Bu doğru itikâd herşeyden kıymetli ve kazanılan şeylerin en üstünüdür. Bu i’tikâda sâhib olmak, dünyâda üstün ve kıymetli olan ne varsa, onların hepsinden kat kat kıymetli ve üstündür. Kim bu doğru i’tikâda sâhib olursa, bütün şerefleri ve üstünlükleri toplamış olur. Kim bundan mahrûm olursa, bütün hayırları ve üstünlükleri kendinde toplayan şeyden mahrûm olur. Zayıflar bu doğru i’tikâd ile kuvvetli olur. Şerefler onunla artar. Fakirler onunla zengin olur. Hakîr olanlar, onunla yükselir. Allahü teâlânın rızâsına bu doğru i’tikâdla (Ehl-i sünnet i’tikâdıyla) kavuşulur. Cennet kapıları bu i’tikâda sahip olmakla açılır. Dünyâda ve âhırette üstünlük onunladır. Peygamberler bunun için gönderilmiş olup, onların sonuncusu Seyyid-il-mürselîn İmâm-ül-müttekîn Muhammed sallallahü aleyhi ve alâ âlihittayyibîndir.

Bütün âlimlere göre, doğru i’tikâda sâhib olduktan sonra işlerin en faziletlisi ve en şereflisi, dinde İmâm olan müctehid âlimlere (mezheb imamlarına) uymaktır. Onlar hükümlerin anlaşılması için pekçok çalışanlardır. Helâli ve haramı bilmek, anlamak, ancak onlara uymakla mümkün olur.

--
Eserleri:

 1. Kitâb-ül-mebsût: 30 ciltlik meşhûr eseridir. 15 cild ve 10 cild hâlinde iki ayrı baskısı vardır.

Fıkıh ilmine dâirdir. Allâme Tarsûsî, “Serahsî’nîn Mebsût’u öyle bir kitabdır ki, onun muhalifi ile amel edilmez. Ancak ona güvenilir ve onunla fetvâ verilir” demiştir.

 2. Eşrât-üs-saât; bu eserini talebeliği sırasında hocası Şems-ül-eimme Hulvânî’nin kıyâmet alâmetleri ile ilgili dersleri sırasında tuttuğu notlardan yazmıştır.

 3. Şerhi Ziyâdât-üz-ziyâdât

 4. Şerhi Câmi’-ül-kebîr

 5. Şerhi Câmi’-üs-sagîr

 6. Şerh-ül-muhtasar fil-fıkh

 7. Şerhi Siyer-i kebir; İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin Siyer-i kebir adındaki meşhûr eserine yazdığı şerhidir.

Bunu Antepli Muhammed Munîb efendi Türkçeye tercüme etmiş ve 1241’de basılmış olup, cihâda âit ince bilgileri ihtivâ eden büyük bir kitaptır.

 8. Muhtasar-ı Tahâvî şerhi

 9. Şerhi kitâb-ün-nafakât

10. Şerhi Edeb-ül-kâdî


11. Fevâid-ül-fıkhıyye ve kitâb-ül-hayz Şems-ül-eimme Serahsî hazretleri buyurdu ki: Emr-i ma’rûf (iyiliği emretmek) mutlaka gereklidir. Çünkü münkerden (kötülüklerden) sakınmak, muhakkak lâzımdır. Emr-i ma’rûf da böyledir. Birini terkedince (nehy-i münkeri), diğerini (emr-i ma’rûfu) terk etmek gerekmez.”

0 yorum:

Yorum Gönder

  ©   Sağ Tıklama Engeli